İlhan AHMET: “İki ülke de savaş retoriğine son vermeli. Azınlığımızın, Türk ve Yunan halklarının ortak iradesi barıştan yana. Liderler arasında diyalog, asla kesilmemeli!”
- Her iki ülke de savaş retoriğine derhal son vermeli,
- Azınlığımızın, Türk ve Yunan halklarının barıştan yana iradeleri göz ardı edilmemeli,
- Liderler arasında mutlak diyalog sürmeli, iyi ilişkiler korunup, geliştirilmeli.
- Diplomatlar, iyi komşuluk ilişkilerine hizmet edici, ekonomi ve turizm diplomasisini geliştirmeye yönelik çalışmalı.
PASOK – KİNAL Rodop İli Milletvekili İlhan AHMET, Gümülcine’de yayın yapan Radyo Xronos’un 07.06.2022 tarihli canlı yayınına katılarak, soruları yanıtladı.
Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan milletvekili, tarihi iki komşu ülke Türkiye ve Yunanistan arasında her zaman iyi ilişkilerin tesis edilmesi ve ilişkilerin geliştirilerek sürdürülmesinin önemine işaret etti. Savaş retoriğinin, Azınlık ve Türk – Yunan toplumları içinde kaygı ve rahatsızlıkla karşılandığını belirten İlhan AHMET, iki ülke liderleri arasında mutlak diyalogun sürdürülmesinin önemini vurguladı.
Milletvekili İlhan AHMET, her iki ülke için de barış çağrısını yineleyerek, iki ülkenin de savaş retoriğine derhal son vermeleri gerektiğini ifade etti. Milletvekili, sulh ortamının, Azınlığın ve iki ülke halklarının geleceği için mutlaka korunması gerektiğini belirtti.
Konuşmasında, tüm taraflara aklıselimde buluşma çağrısı yapan İlhan AHMET, bölgenin ve halkların ortak geleceği için tüm tarafların arzusu olan barış ortamının güçlenerek sürmesi için sivil toplum kuruluşlarından akademisyenlere, siyasilerden diplomatlara kadar tüm aktörlere sağduyulu davranma ve kesintisiz diyalog çağrısı yaptı.
Sorulan bir soru üzerine milletvekili, özellikle Azınlığın bu yöndeki arzusuna ve menfaatlerine işaret ederek, diplomatların Azınlığın iç işlerine karışmaktan imtina etmeleri gerektiğini belirtti. İki ülke arasındaki iyi komşuluk ilişkilerine hizmet edecek, ekonomiden kültür ve turizm diplomasisine, her alanda iş birliğini geliştirecek şekilde yüksek siyaset yapmalarının önemine işaret etti.
PASOK – KİNAL Rodop İli Milletvekili İlhan AHMET’in konuşmasının tam metni, tercüme edilmiş haliyle şu şekildedir;
“ – Ben Trakya’da yaşayan bir yurttaş olarak, Azınlığın bir üyesi olarak, bu bölgenin insanı olarak, bir kez daha ikazda bulunmak ve bu gerginlikleri, bu savaş retoriğini sonlandırmak için tekrar bir çağrı yapmak istiyorum.
– Her gün televizyonu açtığımızda, bir taraftan Türk analistleri kendi televizyonlarında savaş için konuşurken görüyoruz, şunu yapacağız, bunu yapacağız, yok şuradan saldıracağız, diğer taraftan da Yunan televizyonlarında – ki genelde bunlar eş zamanlı yayınlanıyor -, yine bazı analistler benzer şeyler söylüyorlar. Yani demek istediğim, böyle bir savaş retoriğidir ki sürüp gidiyor. Tabi bu arada, şunu da biliyoruz ki, Ukrayna’da yaşanan Rus işgalinin etkilerinden dolayı, Dünya Gıda Örgütü’ne göre, önümüzdeki iki yıl tüm dünya çok ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıya kalacak. … çöle dönmüş durumdayken, Ukrayna – Rusya savaşı sadece iki adım ötemizde olduğu bir zamanda. İletişimi sağlamak, diyalog kurmak ve durumu yatıştırmak için mutlaka bir yol bulunmalıdır. Ülkemiz buna dayanamıyor, Türkiye dayanamıyor, Yunanistan dayanamıyor, her iki ülkenin halkları da bu duruma dayanamıyorlar, çünkü sıcak bir gelişme olursa, her iki ülkenin de turizmi için bu bir felâket olur, özellikle de Yunanistan için, bu bizi geriye, yıllar önceye götürür. Şimdi tabi, ama bu bizim suçumuz mu diye sorabilirsiniz.
– Evet, bunları konuşalım. Bu taleplerin uluslararası hukuka uygun olmadığını söylüyoruz. Buna kimsenin itirazı yok. Ama diğer yandan da, savaş söylemi, adaları alacağım ya da saldıracağım yada fethedeceğim gibi ifadeler var, sonra diyelim ki sayın Erdoğan, ben başbakanla konuşmuyorum diyecek ya da yarın çıkıp, Tsipras ile konuşmuyorum diyecek, sonra başka bir partinin başkanı çıkacak ben de onunla konuşmuyorum diyecek, yani anlayacağınız bu savaş retoriğinin hiç kimseye bir faydası yok.
Artık iş adamları kendi aralarında konuşmalı, tarım bakanlıkları kendi aralarında görüşüp konuşmalı, bilim insanları kendi aralarında konuşmaya başlamalı, uzmanlar konuşmalı ki bu durumu yatıştırabilelim ve bazı merkezlerin ya da bazı sermaye çıkar odaklarının olası tuzaklarına düşmeyelim. Hatta daha genel söyleyecek olursak, yeter ki, her iki ülkeyi de geri dönüşü olmayan çıkmazlara sürükleyecek olan başka çıkar odaklarının tuzağına düşmeyelim.
Ben buradan şunu söylemek istiyorum ve bunun bugünkü bu radyo programında kayda alınmasını rica ediyorum. Ben burada, bölgenin bir milletvekili olarak, Trakya’da yaşana bir yurttaş olarak kaygımızı ve arzumuzu dile getiriyorum. Bizler Rodop ilinde kalkınma ve gelişme istiyoruz, Yunanistan’da kalkınma ve gelişme istiyoruz, halklarımız dostluk ve barış istiyor. Yunan ve Türk halklarının çoğunluğunun bu isteklerine saygı göstermeliyiz. Eminim ki, Türkiye’de de benim gibi kaygı ve endişe taşıyan ve barış isteyenler var, onlar da sorunların farklı bir şekilde ve farklı bir yaklaşımla çözülmesini istiyorlar.
– Türk Medyasında Yunanların da görüşlerine yer verilmelidir. Fakat buna yer verilmediğini ben tespit ediyorum. Yeni, farklı düşünceye sahip siyasetçiler her iki ülkede de bayrağı (görevi) devralmalı ve yeni bir bakış açısı getirmeli. Sadece belli akademisyenler veya orduya (askeri kanada) bağlı kişiler bu diyalog sürecini yönlendirmemeli, diğer alanlardaki aktörlerin de görüşü alınmalıdır.
Sayın Erdoğan’ın parti içi seçimleri için politik sebepleri olabilir ya da sayın Mitsotakis’in yada başka birinin iç siyasette başka sebepleri olabilir. Fakat bir kere kriz ortaya çıktıktan sonra, geri çekilmek zor oluyor. Bu yüzden, mutlaka, olayları yatıştırmanın bir yolu bulunmalıdır… ve her iki ülke de NATO üyesi olduğundan, bu geniş stratejik alanda olumlu havayı ve bir arada yaşamayı isteyen, toplumlarımız içinde sağduyulu kişiler bulunmaktadır.
Bugün Rusya ve Ukrayna arasında bir savaş var ve bu nedenle olaylara farklı bakmak zorundayız.
– Bütün bunlar, özellikle de Azınlığımız içinde kaygı yaratmaktadır, Trakya’da yaşayan bizlerde kaygı yaratmaktadır, sanıyorum ki Patrik Vartolomeos da aynı kaygıyı yaşıyordur, çünkü bu tür gerginlikler herkesten fazla azınlıkları kaygılandırmaktadır. Biz bölgede her gün bir barış mücadelesi veriyoruz, sadece azınlık olarak değil, bu mücadeleyi azınlık ve çoğunluk birlikte veriyor. Kim böyle bir olaya evet der ki? Millet burada geçim sıkıntısını, ekonomik olarak nasıl ayakta kalacağını konuşuyor. Önümüzdeki kış bizi neler bekliyor ya da bir buçuk yıl sonra gıda konusunda ne sorunlarla karşılaşacağız bunu kimse bilemiyor. Bugün dünya ve Avrupa bunu konuşuyor. Avrupalılar ve Amerikalılar bunu konuşuyor. Biz ise burada savaş olacak mı olmayacak mı onu tartışıyoruz! Burada ne olacak, orada ne olacak? diye kafa patlatıyoruz. Oysa önümüzde yangınlarla mücadele etmemiz gerekecek bir yaz var, Yunanistan’ın yüzde otuzu yanmış durumda, yani ülkede bunun gibi ciddi o kadar sorun var ki, bunlara çözüm bulmalıyız.
– Ben tekliflerimi sundum. Önemli bir konu, akaryakıt konusu ve buna daha önce de değinmiştim. İtalya’nın Tergesti bölgesinde özel bir uygulama var, bu uygulama Rodop ilinde uygulandığı takdirde vatandaş akaryakıt (mazot, benzin, otogaz) için özel tüketim vergisi ödemeyecek, böylece akaryakıtı daha ucuza almış olacak, benzin için Bulgaristan’a gitmesine gerek kalmayacak ve paramız bölgemizde kalmış olacak.
Ki buna müsaade ediyor. AB’ye aykırı bir uygulama değil.
– Bunun için baskı yapmamız gerekiyor, bir milletvekilinin rolü bu, medyanın rolü bu, sizin rolünüz bu, bu baskı sürekli olmalıdır. Bu talebimiz, Partiler Üstü Komisyon’da da var, benim bu şahsi teklifim komisyon raporuna girdi, şimdi sırada sayın Bakoyani’nin ya da ekonomi bakanının bunu korkmadan uygulamaya koyması gerekiyor. Yoksa Trakya’yı sadece sözlerle nasıl kalkındıracaklar ki? Sadece iyi dileklerle mi? Bizim teklifimiz, AB’ye aykırılık teşkil etmemekte, büyük bir bütçe açığı yaratmamaktadır. Burada iş insanlarının, profesyonellerin ve genel anlamda tüm bölge insanının günlük yaşamına gerçekten yardımcı olacak şeyler öneriyoruz. Yoksa beş yıl içinde benzin istasyonu kalmayacak.
Yine bir röportajımda söylemiştim, bu baraj yapılmalı. Kuruçay (Kompsatos) barajı ulusal stratejik bir önem taşımaktadır ve bu baraj yapılmazsa, on yıl sonra köylerde kimse kalmayacak. Pamuk üretilemeyecek. Bunu bilimadamları söylüyor, hiç su kalmamış, görünürde su yok, hepsini kullanmışız. Sonuç itibariyle, bu baraj mutlaka yapılmalı. Bölgenin kalkınması için bu konuda da bu talebimde de kararlıyım ve bölge refahı için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Röportajımda bunları söyledim. Bölgede, Rodop ilinde ve Trakya’da kalkınma istemediğimi, aksine bölgede sefalet, yoksulluk, ağlanma, sızlanma olmasını istediğimi söyleyerek, benim üzerimden politik çıkar sağlamaya çalışanlar beni karşılarında rakip olarak bulacaktır, siyasi rakip olarak karşılarında olacağım. Halkların barış ve refah içinde yaşaması için mücadele etmeye devam edeceğim. Yoksulluğun, huzursuzluk ve başka şeyler getirmesine müsaade edemeyiz. Bölgemiz adına hep birlikte, eşit şekilde kalkınma talep ediyoruz.
– Bölgenin fakirleşmesine yatırım yapmak isteyen bazı siyasi rakiplerimiz ya da diğer bazı çevreler, kalkınma konusunda spekülasyonlar yaparak, ki onları zaten Azınlığın ekonomik durumu ya da çoğunluğun ekonomik durumu hiç ilgilendirmiyor, onları sadece şovenist söylemlerle sözüm ona hak arayışı ilgilendiriyor, işte bu kişiler, bizim mücadelemizden rahatsızlık duyacaklardır. Daha fazla bir şey söylememize gerek yok. Asıl olan, her şeyin bir anlamı olması. Tabi ki de Azınlıkta, … her şeyin anlamı önemli … Yunan Parlamentosu’nda defalarca seçim konusunu gündeme getirmiş olan tek Azınlık milletvekili benim, bu sorun Partiler Üstü Komisyon raporuna da girmiştir. Tabi ki müftülüklerde seçim konusu çözülecek, ama bunun ötesinde, sorunların yüzde sekseni ekonomik sorunlardır. Ancak sayın Özgür Ferhat’ın tartışmalı seçimi gibi konular bile bazıları tarafından Azınlık meselesi olarak lanse edilmek isteniyor. Yani anlayacağınız konuyu başka yerlere çekmek istiyorlar. Buna müsaade etmeyeceğiz. Gerektiği zaman konuşacağız. Nasıl ki, pandeminin başında tam kapanma (lockdown) zamanında ezanın okunması ile ilgili bir mesele olmuştu, o zaman Bakan Niki Kerameos ile şahsen görüşmüştüm, kendisi soruna çözüm odaklı yaklaştı ve nasıl ki Hristiyanların çanı susmayacaksa aynı şekilde Müslümanlar için de ezanın okunmaya devam etmesini doğru buldu. Belki de o zaman, Atina’da bazı çevreler Azınlık konusunu kullanarak bölgede sorun yaratmak istemişti.
– Yunanistan’a gelen dış misyon temsilcilerinin belirli bir görevi oluyor. Belirli bir antlaşmaya bağlıdırlar. Diplomatın görevi, iki ülke arasındaki ilişkileri, yani temsil ettiği devlet ile göreve geldiği ülke arasındaki ilişkileri daha da güçlendirmek, ekonomi diplomasisini iyileştirmek ve tabi ki – örneğin – bölgede yaşayan bazı Türk vatandaşlarına doğal olarak hizmet vermektir. Ancak konsolosların ve herhangi bir diplomatın görevi elbette ki içişleriyle ilgilenmek değildir. Öte yandan, Gümülcine’deki her Türk konsolosunun Lozan Antlaşması gereği Azınlıkla belirli bir ilişki ve alakası olması doğaldır. Elbette bu ilişki ve alaka, Azınlığın iç meselelerine müdahaleye dönüşmeyecek çerçevededir. Bunun birinin müsaade edip etmemesiyle bir alakası yok, zira Azınlık buna müsaade etmez, çoğunluk etmez, çünkü demokrasi ve siyasi etik kuralları, diyaloga ve temel ilkelere saygı gerektirmektedir. Halkın iradesi özgür bırakılmalı, saygı gösterilmelidir. Buna uyulmadığında, yasal çerçevenin dışına çıkılmaktadır.
– Vakıf idare heyetiyle bir fotoğrafta yer almam bile nelere sebep oldu. Öyle ki, sadece bir fotoğraf görüntüsü ile beni adeta ‘yemeye’ çalıştılar… Bir fotoğraftan kasten bir anlam çıkarmaya çalışmak ve bu yolla konuyu olumsuz bir mecraya sürüklemek, övünülecek bir gayret değildir.
Burada bu tür şeylerle de mücadele veriyoruz, yani bazı şeyleri yerine doğru koymak için uğraşıyoruz. Bazı adaletsizlikler var, düzeltilmesi gereken şeyler var ama genel olarak Balkanlar’daki durum, dünyadaki durum olması gerektiği gibi değil… pandemi var, bir gıda krizimiz var, Rusya ve Ukrayna ile bir savaşımız var.
Yani her gün televizyonlarda, medyada şahit olduğumuz bu savaş retoriğini ile ne amaçlanıyor? İki ülkenin de kamuoyu teyakkuz halinde tutulmaya çalışılıyor ve bu durum ilişkilerimize ve hatta iyi ilişkilerimize de zarar veriyor.
Çok teşekkür ederim.”